ARTIK YOKLAR

   En çok aradığım ve özlediğim şeylerden biridir sokakta çocuk sesleri.

     Her ne halde olursa olsun çocuk sesi hayattır, yaşamın varlığının kanıtıdır, saflığın berraklığın, masumluğun kanıtıdır.

   Onların susmasını engelleyen en masum davranışlar, bebeğinin uyumasını sağlamak için pencereden sokakta oynayan çocuklara bağıran annenin sesi ya da işten geç dönen eşinin uyanmaması için top oynayanları kovalayan teyzemizin haykırışlarıydı.

   Bak işte artık onlar yok ne çocuklara “sessiz olun yaramazlar, gidin başka yerde oynayın” diyenler kaldı ne de o sesleri çıkaranlar. Mahalle araları bomboş, nereye gitti bu çocuklar?

  Ben mi rastlamıyorum yoksa aile sinemaları veya aile çay bahçeleri de mi yok artık.

  Gelenekler, örf ve adetler de zamanın potasında eriyip gittiler.

   Özel günlerde özellikle de yılbaşlarında sevdiklerimize gönderilen manzaralı kartpostallar ki bunlardan simli olanlar ve dahi eğilip büküldüğünde zamanın üç boyutlu resmi olan kartpostallar da yok oldu. Mesele kartpostal değil tabi onların gittiği yerlerde yüzlerde oluşan tebessümler ve yaşanılan duygulardı. Onlar yok oldu. 

     “Ayşe teyze varsa annem bir fincan kahve istiyor” “kokmuştur bir tabak da Hafize teyzenlere verelim kızım”  diyaloglarına şahit olduğumuz komşuluk ilişkileri yok oldu.

  “Beyefendi, hanım kızım, mirim, üstadım, efendim, değerli dostum, kardeşim, beyim” hitaplarının yerini “hacı abi, müdür, emmi, hacı” gibi seslenişler aldıktan sonra seviye de yok oldu.

   Ar, haya, edep, yok oldu mesela.

   Toplumsal değerler yok oldukça anlayış ve hoşgörü yok oldu.

   Pek çok yok olan şeylerin yanında ısrarla inatla ayakta kalmaya devam eden kitaplar da yok olursa bir gün işte o zaman bittiğimizin resmidir.

   “Türkü çığıran birini görürsen git yanına otur çünkü kötü insanların türküleri yoktur” demişti bozkırın tezenesi Neşet Baba. Kitap okuyanları da görürseniz de bilin ki aynı mayadandır. Varsa paylaşın elinizdekileri belki alamayan vardır. Kitaplar dağıtıldıkça çoğalır.

    Bari onlar yok olmasın.