Henüz vakit var ama 24 Kasım yaklaşırken koltuk sahipleri başta olmak üzere isminin önünde şu ya da bu şekilde sıfat taşıyanlar, Google arama motoruna girip öğretmene dair en güzel sözleri seçip sosyal medyasında paylaşır ki ne kadar değer verdiğini göstersin.
“Öğretmenim canım benim” le başlayan şiirlerden tutun da, hiç geçerliliği olmayan kırk yıl köle olma hamasetine kadar çıkar bu yalakalık.
Mesleğe 25 yılını vermiş biri olarak şunu net ifade edeyim ki öğretmene verilen değer yıllar yıllar önce bitti. Yıllar yıllardan kastım köylere dağılan öğretmenlere atfen “bunlar çoğaldıkça köylerde çalışacak adam kalmayacak” dedikleri günden başlar “hiçbir şey olmazsa öğretmen olsun” denilen güne oradan da “paran kadar konuş hoca!” noktasına kadar gider.
Değer verme ölçü birimi bizim meslekte “saygıdır”.
Bunun da kriteri sokakta gördüğünüz her bir bireyin bizim tornamızdan geçmiş olması ve o nedenle de verilen emeğin bir nebze de olsa karşılığıdır.
Yalnız hemen itiraf edeyim, saygıyı korku ile karıştırdı bir nesil. Despot, dayakçı, korku ile hegemonya kuran başarısız öğretmen kesiminin çocuklar üzerinde uyguladığı şiddete bağlı olan korku, saygı olarak algılandı ki bu çok tehlikeliydi.
“Biz hocamızı gördük mü kaçacak yer arardık”, “hoca bizi çarşıda görecek vay anam vay ertesi gün elimizde cetvel kırardı”, “Bir falan öğretmen vardı adımızı söylese altımıza işerdik” şeklindeki söylemleri hepimiz duyduk. Bu saygının değil korkunun ifadeleridir. Bunlar tasvip edilecek şeyler de değildir.
Öğretmene saygı, öğretmenin öğretmen olduğu yıllardan; sevecen, öğreten, donatan, kuşatan, bilgi yükleyen, hayata hazırlayan, kültürle yoğuran, vatan millet aşkıyla sevdalandıran eli öpülesi öğretmenlerin yüzü suyu hürmetine hala saygı duyuluyordur.
SADEDE GELECEK OLURSAK
İşte o neslin çoğu Emekli. Vakit geçirebileceği, üç beş arkadaşıyla sohbet edebileceği, acı bir kahve ya da şekersiz bir çay içebileceği ve rahat edebileceği tek yeri olan ÖĞRETMEN EVİ elinden alındı daha popülaritesi olan bir makama verildi. AÇIKTA KALDI.
Daha lüks bir yer yaptık orya gitsinler denildi ama gel gör ki orada da vakit geçirebileceği, eğlenebileceği, birbirlerine takılarak gülüşeceği tek eğlencesi olan oyun hakkını vermediler yani lokali olmayan bir ev yapıldı. Tabii kimse de gitmedi.
Aylarca kahve kahve, mekan mekan dolaştı o “bir harf için kırk yıl kölesi olduklarımız.” Nihayet seçim ağzı “ha burada idare edin” diye bir yer verildi gül bahçe içinde. Sevindi hocalar. İdareten de olsa buluşacakları bir yeri olmuştu.
Şimdilerde duyduk ki o da çok görülerek Rasim Arı başkanın bir projesi olarak KENT LOKANTASINA döndürülecekmiş. Hemen söyleyeyim kent lokantası muhteşem olur, güzel proje. Sonuna kadar da arkasındayız. Ama yer mi yok be başkanım?
Galiba mekan seçerken sesi hiç çıkmayacakların alanları tercih ediliyor ki eğer öyleyse vallahi ah alırsın söyleyeyim sevgili başkan.
Diğer taraftan hadi aldınız ve güzel de bir lokanta yaptınız pek çok kişiyi de mutlu ettiniz. Kabul.
Ya dışarı attığınız o “canım benim canım benim” dediğiniz öğretmenler ne olacak?
Yine duyduk ki onlara da güzel bir mekan tahsis edeceğiz denmiş. Şimdilik inanmaktan başka seçeneğimiz yok. Umarım öyledir. Aksi taktirde 24 Kasımda söyleyeceğiniz her söz bir iğne bir çuvaldız hatta bir şiş olarak batar bir taraflarınıza söyleyeyim.
HA BU ARADA UNUTMADAN..
Öğretmenlerin mesleki haklarını savunan irili ufaklı örgütler var onlar da bir şekilde ses çıkarır zaaar.