Meteristen, Nar’a giderken yolun sağ tarafında taş bir bina vardır. Kapadokya bölgesinin önemli işlerine bir zamanlar burada karar verilirdi. Adı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, adı üstünde Koruma, kollama, sakınma anlamlarına gelmekte idi görevini de bu minval de yapardı , bizde kısaca buraya KORUMA KURULU derdik.
Uzun yıllardır görevli bu Kurul, koruma, kollama işlerini de epeyce yaptı, aslında hala da devam ediyor ama sorumlu olduğu alan şimdiler de farklı, Allahtan yerine yeni bir kurum kuruldu, bu kurulun birçok çalışanı da Hızır gibi Ankara’dan geldi. Sağda, solda biz geldik te Kapadokya’yı korumaya başladık, önceden bölgenin, anasını ağlatıyorlarmış, ses ve terennümlerini epeyce duymuştuk bir ara.
Ya arkadaşım, sen hiç gidip o tarihler de, Koruma Kurulunda hiç dosya savundun mu, bir projeni Kuruldan geçirmeye çalıştın mı ya da bir Belediye tüzel kişiliği olarak, kafana göre proje yapıp hayata geçirdin mi, hadi o tarihlerde de izinsiz bir iş yap ta göreyim.
Yüksel Hoca ve ekibi adamı sorguya çekerdi, bunlar boz adam değil haaa. Profesör, Doçent ya da konusunda uzman kişiler. Eğer tezini kabul ettirir de ikna edebilirsen ne ala, dosyan geçerdi. Koruma Kurulu bir nevi mahkeme gibiydi. İddia makamı, savunma makamı vardı, ama saygı, nezaket ve naiflik te vardı.
Koca koca paftalar açılır, masaya serilir, birkaç mühendis, mimar ya da şehir plancısının hazırladığı bir sürü yazılı ve görsel materyal saatlerce konuşulur tartışılırdı. Filtreden, süzgeçten geçerdi. Sonuçta, teziniz kabul görmez ise kibar bir dille izahı yapılır, eğer varsa eksiklikler, gösterilirdi. Bir ay sonra ki Kurula, hazırlıklar yetiştirilmeye çalışılırdı.
Neyse, gün oldu devran döndü siyasi irade bir karar aldı ve dedi ki;
Kardeşim ben Kültür varlıkları ile Tabiat varlıklarını ikiye ayırdım, Tabiat Varlıkları ile ilgili konuları, Çevre ve Şehircilik İl müdürlüklerine verdim, Kültür varlıklarına ise yine Kültür ve Turizm Bakanlığı uhdesinde bulunan Bölge Koruma Kurulları bakacak denildi. Sektör de, kısaca bunun birine Arkeolojik Sit, diğerine ise Doğal Sit diyerek bir tanımlama getirdi.
Bu işler bir müddet böyle gitti, zaman zaman her iki tarafta sorunlar yaşansa da her iki Koruma Kurulunda ilgili komisyonlar olduğu için, paşalar gibi giderek dosyanı, yani tezini savunurdun, oldu ya da olmadı ama bir savunma hakkın, projeyi karşıya izah etme hakkın vardı.
Eeeeee sonra ne oldu?
Güzel Vatanımız da iki tane Alan Başkanlığı vardı bir zamanlar. Birisi “İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığı” diğeri ise “Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı” isabetli de olmuş, gerçekten korunması gereken iki bölge.
Hep derdim içimden, Kapadokya Bölgesine has yasa olmalı, dost meclislerin de derdik ya, elin Amerika’sın da, Avrupa’sın da böyle bir yer olsa, pasaportla alırlar, kafasına göre kimse gezemez, tozamaz. Bu yüzden önceki yazılarım da bahsetmiştim, Bölgeye has bir yasa çıksın, milletin önü açılsın, biz bile bu hususta, ilgili yasayı desteklemek adına hükümete rapor bile sunduk.
Sonuçta, hem bizim, hem bölgenin istediği oluyor diye çok sevindik, Alan Başkanlığı kuruluyor haberi geldi. Turizm sektörü, rehberinden, otelcisine, hediyelik eşya satandan, devecisine kadar, ATV ‘ci sinden den, kokoreç satana, çanakçısından, Bölge Belediyelerine kadar herkes, çok ama çok sevindi.
Allah için denildi ki, artık işler düzelir, ülke ekonomisi canlanır, Turizmin önü açılır, işler daha kolaylaşır, yıllardır Kapadokya gibi bölge de yapılamayan projeler yapılır, tüf kayalardan patates deposu, otel, tamam da, yerin altına müzeler, çarşılar, düğün salonları, halı saha bile yaparım diyenler vardı, onlar yapılır, projeler süzgeçten geçirilir, akıllı, mantıklı işler hayata geçer diye düşünüldü,
Yoksa sektör zaten her şeyin farkında, kimse altın yumurtlayan tavuğu keser mi ya da niye adamlar ayaklarına sıksın. Kapadokya yeni değil ki, uzun yıllardır bu bölge zaten var, turizm sektörü de, Yerel Yönetimler de var.
9. - 10. YY da Peribacalarının içine yapılan fresk ve ikonalar 1000 yıldır duvarlar da duruyorsa, kendi dininden olmayan bu resimler, bugüne kadar sapasağlam gelmişse, bu atalarımızın da bir değeri, koruma, kollama, sakınma ve farklı dinin sembolleri olsa da saygı gösterdiklerinin delili değil midir?
Böylelikle, bugün dillendirilen, Kapadokya’yı biz koruyoruz tezi asla doğru değildir.
Peki, gelinen bu süreçte, değişen ne oldu?
( Yazımız devam edecek inşallah )