Fransız ihtilalinin en önemli etkilerinden biri de ulus devlet yapısını açığa çıkarmasıydı. Bu nedenle uluslar, bağımsızlığının ve egemenliğinin bir göstergesi olması hasebiyle ulusal marş arayışına da girmişlerdi. Osmanlı devleti çok uluslu bir yapıya sahip olduğundan ulusal bir marşımız uzunca bir süre olmadı. Ama bu bir handikaptı çünkü zaman zaman dış ülke ziyaretlerinden marş gereksinimi doğuyordu. İlk olarak 2. Mahmut zamanında bir marş bestelenmesi gündeme geldi bu görev de İtalyan Donizetti’ye verildi. Donizetti sultan 2. Mahmut’un yazdığı Mahmudiye marşını ulusal marş haline getirdi. Daha sonra 2. Si 1. Abdülmecit zamanında kullanıldı. Bu arada Tevfik Fikret ve Namık Kemal’in besteleri de marş olarak kullanıldı.
Fakat ortak ve belirli bir marş olmadığından oldukça sıkıntı çekiliyordu ki bunlardan en önemlisi ve komiği 1895 yılında Almanya’nın Kiel kentindeki bir açılışta ortaya çıktı. Kiel’deki kanal açılışına pek çok ülke davetliydi ve her devlet alana girerken orkestra o devletin marşını çalacaktı. Davete avdet eden Osmanlı heyeti alana girerken marş söylenmesi gerekiyordu ama ortada marş yoktu. Sorunu yine Orkestra şefi çözdü Osmanlı heyetini getiren geminin bandırasındaki hilali görünce
“Ey ay dede ey ay dede
Durağın nerede durağın nerede” şeklinde başlayan bir İspanyol şarkısını çaldı.
Bundan daha komiği Türkiye-Romanya milli maçında yaşandı. Maç başlamadan önce marşlar okunacaktı ama ortada bir ulusal marş olmayınca sporcu gençler hep bir ağızdan;
“Hamsi koydum tavaya başladı oynamaya” türküsünü söylemişlerdi.
****
İlk Türk futbol takımı “blackstocking” yani siyah çoraplar.
Cumhuriyet dönemine kadar gençlerin futbol oynamalarına pek sıcak bakılmadı çünkü topla oynama Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da başı kesilip top gibi oynandığı inancından hareketle günah gözüyle bakılmıştı. Osmanlı devletinde ilk futbol oynayanlar İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde yaşayan İngiliz gençleriydi. Futbol yasağına Rağmen aralarında Fuat Hüsnü, Reşat Danyal gibi bazı gençler kurdukları takımın adına “Black Stocking” diye koyarak güya yabancıların takımı gibi göstermişlerdi ama bir süre sonra durum anlaşılıp, oyuncular tutuklanmaya başlayınca kulüp kapatıldı ama takımın kaptanı olan Fuat Hüsnü öylesine futbol aşkıyla doluydu ki iyi derece İngilizcesinin de yardımıyla “ bobby” takma adıyla uzun süre İngiliz takımında top oynadı.
******
Padişah Abdülaziz Napolyon’un kuzeniydi
Bu iddia bizzat Napolyon tarafından dile getirilmişti. Sultan Abdülaziz 1867’de Bizzat Napolyon’un davetli olarak Paris’e gitmişti. Napolyon Elise sarayında tüm davetliler yemekteyken ayağa kalkarak Sultan Abdülaziz’i gösterip; “Aslında zat-ı şahaneleriyle biz akrabayız. Haşmetmeaplarının büyük annesi bizim soyumuzdan bir kontestir.” Dedi.
Ertesi gün Sultan Abdülaziz konunun detaylı bir şekilde araştırılması emrini vermişti. Paris büyükelçisi Salih Münir Paşa konuyla ilgili oldukça geniş bir çalışma yapmış ve uzun yıllar önce Riveri adında bir kızın korsanlar tarafından kaçırılarak Osmanlı pazarında satıldığını kadının daha sonra adının Nakşıdil olarak değiştirildiği sonrasında haremde yükselerek 1. Abdülhamit’in baş kadın efendisi ve 2. Mahmut’un annesi olarak tarihe geçtiğini saptamış ve bunu bir raporla Sultana iletmişti.
Ve bu kadın da Napolyon’un eşi Josefin’inyakın akrabasıydı.
Bu da Napolyon ile Sultan Abdülaziz’in uzaktan da olsa akraba olduğunu gösteriyordu.